9 Mart 2015 Pazartesi

Neo Empresyonizm

 Yeni İzlenimcilik, sanat eleştirmeni Félix Fénéon tarafından ortaya atılmış bir sanat terimidir.Puantivizm olarak da bilinir. Terim 19. yüzyılın son dönemlerinde ortaya çıkmış Fransız akımı tanımlamakta kullanılır. Bu akım pointilist tekniklerin kullanımı, izlenimciliği özellikle şekil bazında daha netleştirmek gibi özelliklere sahiptir. Bu akımın öncü sanatçıları, Georges Seurat ve Paul Signac'tır. Empresyonist görüşlerin etkisinde kalması sebebiyle bu akımın devamı sayılmaktadır.
 Yeni İzlenimcilik renk tonlarını noktalar halinde ayrıştırarak resim yapma tekniğidir. 19. yüzyılda ressamların tuval yüzeyine küçük noktalar halinde uyguladıkları renkler seyrederken göz tarafından kaynaştırılarak farklı renk algıları oluşturulur. Puantistler, bir bakıma bilimsel yöntemle renk karışımı uygulamışlardır. Renklerin yan yana geldiğinde oluşan etkileri araştıran bir akımdır.
1886'da Empresyonizm'den esinlenen yeni bir sanat kuramı ortaya atıldı. “Neo-Empreyonist” harekete mensup bu sanatçılar grubu, Monet ve arkadaşlarının kuramlarını reddetmiyorlardı. Tersine, Empresyonizm'in bıraktığı yerden devam etmek istiyorlardı. Bununla birlikte onların resimdeki rastlantısal tutumlarını ve salt içgüdüsel sanat anlayışlarını bütünüyle kabul etmiyorlardı.
Neo-Empresyonistler, kesin kurallardan ve ilkelerden kurulu akla dayanan bir yöntemi savundular. Tam anlamıyla yenilikçi olmalarına rağmen, geleneksel olana inanıyorlardı ve Delacroix'den kuvvetle etkilenmişlerdi. Kuramlarının sözcüsü olan Signac, 1899'da La Revise Blanche'da çıkan“D' Eugéné Delacroix au Néo-Impressionisme” adlı makalesinde, bu yeni akımın kaynaklarının, amaçlarının ve ilkelerinin açık bir dökümünü yapmıştır. Signac, makalesinde iki sözcüğü birbiriyle kıyaslamaktadır. Bunlar, gerçek bir sanat kuramı olan “divisionnisme” (bölmecilik) ile, az veya çok Bizans mozaiklerinden esinlenmiş bir teknik olan “pointillisme” (noktacılık)dır.
Seurat, bu yeni sorunu, sanki bir matematik denklemiymiş gibi göğüslemeye hazırlanıyordu. Empresyonistlerin yöntemlerinden yola çıkarak, renk teorisini inceledi ve tablolarını, saf renklerden, aynı boya fırça vuruşlarını kullanarak, bir mozaik gibi boyamaya karar verdi. Bu yolla, renklerin gözde (daha doğrusu beyinde), yoğunluk ve parlaklıklarını yitirmeksizin kaynaşabileceklerini umuyordu. Seurat, kendi tekniğinin karmaşıklığını gidermek için, kullandığı biçimleri, Cézanne'ın düşündüğünden bile daha aşırı bir şekilde basitleştirmek zorunda kaldı. Seurat'ın dikey ve yatay çizgileri vurgulama yönteminde Mısırlı sanatçıları andıran bir şeyler vardı. Bu vurgulama yöntemi, aslına bağlı verilmiş olan doğal görünümlerden uzaklaştırılmış, belirli bir ifade taşıyan ilginç desenler üzerinde araştırma yapmaya yönlendirilmiştir .

Seurat'ın resimleri gittikçe mekan yönünden sığlaştı ve çok yüzeyci bir nitelik kazandı. Son resimlerden biri olan “Sirk” adlı tablosunda bu çok belirgindi. Resimde düzlüğü belirtmek için Seurat, elinden geleni yapıyordu. Figürleri modle etmiyor ve çizgi perspektifi kullanmıyordu. Seyircinin bu resim karşısında gözü aşağı yukarı doğru gezinir. Bu özellik Seurat'a resimsel konstrüksiyonu matematiksel bir kesinlikle kurmayı sağlamıştı. Göze en uyumlu gelen ölçüleri de kullanıyordu .

Yüzyıllar boyu geometrik amaçlı merkezi perspektifin yanında yer alan renk ve hava perspektifleri öncelikle ışık olgusunu üstlenmişlerdir. Ne var ki, başta dinsel olmak üzere, kendisi dışındaki çeşitli içeriklerin hizmetinde yer alan ışığın bağımsızlığını kazanması oldukça uzun bir süre almıştır. Bu bağlamda ışığın etkisi ve optik yasalar üzerindeki araştırmaların tutarlı bir kurama göre sanatsal biçime dönüşmesi yeni-izlenimciliğin armağanıdır bize; çünkü Seurat'ın öncü olduğu bu akımda nesnelerin oylumu ve rengi için gereken çizgi ile palete karıştırılan renkler geçerliliğini yitirmiştir artık. Bir başka deyişle, yani izlenimciliğin öngördüğü yolda çizilen renkli yüzeylere kadar ışıklı veya gölgeli bölümlerin tümü tek tek renkli noktalar toplamına indirgenmiş olup, taştan havaya, ağaçtan suya kadar hemen her şey kendi özdeksel varlığından soyutlanarak muayyen bir görünüş biçimine uyarlanmıştır şimdi. Belli bir uzaklıktan bakıldığında mekan ve figür yansımasına olanak veren bu biçem, aslında Rönesans'tan bu yana geçerli olan renk ve hava perspektifini geliştirmenin ötesinde, çok daha farklı bir oluşumu hazırlamıştır. Buna göre, resmin kendi gerçekliği adına, mekan ve yüzeyi parçalara ayıran yaklaşım, sanat tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

Gerçi bu gelişmenin, özellikleri sonuçları açısından değerlendirilmesinde herkesin aynı fikri paylaştığını ileri sürmek güçtür.

Georges Seurat

1859, 2 Aralık Paris'te doğdu.
1876 Chevreul‘un bulduğu renklerin eş zamanlı karşıtlığı yasalarını inceledi.
1879 izlenimcilerin 4. sergisini gördü ve yeni sanat gelişmelerine olan ilgisi arttı.
1881 Işık ve gölge ile biçimlenen figür, nesne ve manzaraların oluşturduğu karakalem çalışmalara yöneldi.
1883 Paris Salonu’na ressam Aman- Jean’ın Portresini gönderdi.
1884 yılında, 1833- 1884 yıllarında tamamladığı Asnières’de Yıkananlar Paris Salonu’na kabul edilmedi.
1884 yılında Redon, Signac, Henri- Edmond Cross ile ilk Bağımsızlar Salonu’nda sergi açtı.
1885 yılında Grandcamp’a giderek çeşitli deniz manzaraları üretti.
1886 yılında Honfleur’da çalıştı. Çoğu figürsüz olan bu manzaralarda, noktalama tekniği kullanarak ışık ve atmosfer etkilerini olağanüstü bir duyarlılıkla yansıtmıştır
1887 Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’na (École Nationale Supérieure Des Beaux-Arts de Paris) girdi.
1887 - 1888 yıllarında Poz Veren Kadınlar'ı bitirdi.
1888 yazında Port-en Bessin’e giderek deniz manzaraları üretti.
1888 Le Chahut’u yaptı.
1890 - 1891 kışını ölümüne kadar tamamlayamadığı son resmi Sirk üzerinde geçirdi.
1891, 29 Mart günü difteri hastalığından öldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder